82 ANAYASIMIZIN “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesi şöyle der:
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
İşte…
Anayasamızın ilgili maddesi her şeyi açık seçik ortaya koymuş.
Bugün…
Anayasa değişikliği talebinde bulunanların, her şeyden önce şapkayı çıkarıp önlerine koyması gerekiyor:
Talep edilen ve arzulanan ya da istenen “anayasa değişikliği”, siyasetçilerin siyasal ve ekonomik ikballeri adına mı yoksa halkın âli menfaatleri adına mı?
Esasında baktığınız zaman…
Anayasanın ilgili maddesi her şeyi açık olarak sarahaten yazmış.
Şimdi, mesela anayasanın neyini değiştireceksiniz ki? Eğer ki meclisteki milletvekilleri ve devlete yön ve nizam veren kamu otoriteleri; cumhurbaşkanından tutunda ilgili bakanlara kadar, eğer ki gerçekten de değişim yönünde “gerçekçi-hakiki bir irade-i beyanda” bulunsalar, zaten memleketteki toplumun yaşamını zorlaştıran sorunları bir hal yoluna sokulur.
Kanımca, anayasa değişikliği tartışmalarının ardında büyük ihtimalle memleketimizin ihtiyaçlarına olması gerektiği kadar cevap veremiyor argümanı yatmaktadır. Tabii bu suyun görünen yüzü ama aslında burada hedeflenen cari siyasal iktidarın sürekliliğini tesis etmektir. Bir bakıma sistem tıkandı denilecektir. Zaten parlamenter rejim için de aynısı ifade ediliyordu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kâğıt üzerinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar şeklinde tanzim edilmişse de defacto bu durum Başkanlık Sistemidir. Zaten 2017 yılında yapılan halkoylamasında/referandumda parlamenter rejimden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş gerekçemiz, değişen dünyaya uyumlu olarak hızlı ve süratli ve gecikmeler olmadan devlet işlerinin ve politikalarının Türk Milletinin çıkarlarının en yüksek düzeyde öncüllenmesi şiarıyla ifa edilmesi üzerine bina edilmişti.
Tabii bu sisteme geçildiğinden beridir de cari sistem veya model, toplumumuzun gereksinimlerine yine olması gerektiği kadarıyla cevap veremediğinden ötürü, iktidar cenahından da eleştirilmekte ve bazı gözden geçirmelerin yapılması gerektiği dillendirilmekte. Aslında, burada tüm yapılan ve edilenlere baktığınızda, samimiyetsizliğin ve dostlar alışverişte görsün misali üstün körü açıklamalarla yetinilmesinden ötürü insan söylenenlere veya yazılanlara “hakikat” penceresinden bakamıyor. Bu sefer de güçlendirilmiş “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden” dem vurmalar başladı.
Değerli okuyucular, esasında bu söylemler de aynen “güçlendirilmiş parlamenter demokrasi” çıkışlarında olduğu gibi tamamen insanların gözünü boyamaya yönelik. Bu bağlamda bizler senelerce demokratik rejimin meclis tabanlı işlemesinden ötürü şikâyet etmedik mi? Yok efendim koalisyon hükümetleri Türkiye’nin önünü tıkıyor, kararlar hızlıca alınamıyor diye. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasal iktidar dönemlerinde de aynı gerekçeler ileri sürüldü, Cumhurbaşkanının hükümetin icraat ve politikalarına set olduğu yönünde, yine yüksek mahkemelerin siyaset kurumunun üzerinde “Demokles’in Kılıcı” gibi durduğu, özellikle Danıştay Mahkemesinin idarenin işlerinde engelleyici ve duraklatıcı bir işleve neden olduğu yazıldı ve çizildi.
Görünen o ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkemizi hedeflenen muasır medeniyet seviyesine çıkarmada aranan mekanizma değil. Zaten Türkiye’de yaşanan sıkıntılar veya siyasal faaliyetlerde tıkanmalar, demokrasinin sandık oylaması ve “çoğunluk aritmetiğine” ram edilmesidir. Bu sistem, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) çoğulculuğa şuana kadar pek olanak ve fırsat tanımadı. Eğer ki çoğunluktan çoğulculuğa doğru biraz yumuşama ve eğilim sergilense memleket için daha iyisini tesis etme daha kolay ve uzlaşı sağlanarak oluşturulacaktır.
SON YAZILAR